Discover the movie Torino Atı and access all information about it

Torino Atı

Original Title

A Torinoi Lo

Year

2011

Duration

155 minute

Director

General Information

Meşhur filozof-yazar Nietzsche’nin İtalya, Torino yolculuğu sırasında karşılaştığı bir attan bahsedilir; bir çiftçi ve kızına ait olan bu atın sahipleri tarafından dövülmesini engellemek için Nietzsche atın boynuna sarılmış. Film

Screenwriter

Last 3 Reviews

Güçsan Sebu

08.01.2025 06:55

çook saçma bir filmdi hiç birşey anlamadım boşuna bakmayın derim zaman kaybı 2 bucuk saatimi çaldı benden kufur etmemek lazım emek vardır da diyemiyorum hiç emek yok fimde

Ildız Dirim

07.01.2025 11:32

öncelikle. Yapıtları ve yaklaşımıyla çağdaş bağımsız sinemacıları etkileyen Bela Tarr’ın on yıl aradan sonra çektiği bu ilk film, Alman düşünür Friedrich Nietzsche’nin 1889’da Torino’da kırbaçlanan bir atı boynuna sarılarak kurtarmaya çabalamasıyla başlıyor. Bu mücadelesi Nietzsche’yi öldüğü güne kadar yatağa bağlayacak, dilsiz bırakacak, çaresi bulunmayan bir akıl hastalığına götürecektir. Ancak filmin kahramanı, çiftçi sahibine ayak uydurmaya çalışan yaşlı attır. Açık arazide tek göz odalı bir taş ev ona bitişik olan ahırda boy gösteriyor kahramanlarımız. Nietzsche’nin sarılıp ağladığı at hayata küsmüştür ve artık yerinden kımıldamamaktadır. Ne yem yemekte ne de su içmektedir. İkinci gün koşumlar bağlanırken atın ağladığı bir sahneyi görürüz, at yine kımıldamamaktadır. Bu sahne gerçekten çok görkemli bir sahnedir ve yaşayacağımız sıkıntının işaretlerini barındırmaktadır. Atın sahibi tek kolu felç yaşlı bir adamdır ve genç kızıyla birlikte yaşamaktadır. Gündelik tayınları bir adet haşlanmış patates olan bu yoksul ailede gerekmedikçe neredeyse hiç konuşma olmaz. Günler geçer ve babasıyla kızı biteviye hareketlerini yinelerler. Giyinmek, soyunmak, ateşi harlamak, patates yemek gibi rutinler devam eder. 6 gün boyunca sadece bir kişi evlerini ziyaret eder ve sohbet eder. Bu sohbetin içeriği tam da Nietzsche’nin ruhuna uygundur. 5. Gün, kuyudan su almak üzere bir çingene kervanı gelir. Baba çingeneleri kovmak için önce kızını gönderse de, daha sonra kendisi de müdahil olur. Ayrılırken yaşlı bir çingene, genç kıza okuması için bir kitap hediye eder. Kızın heceleyerek okuduğu kitapta yine Nietzsche’yi buluruz. Söz konusu 6 gün boyunca, çorak arazide evi çevreleyen fırtına hiç durmaz. Kimbilir belki de bu ev, çorak varoluşumuzun, dinmez fırtınalarla bezeli hayatımızın bir mecazıdır. Evin içerisinde ihtiyaç fazlası bir tane eşya dahi yoktur. Günler geçtikçe atın hayattan çekilişi ve çökmüşlüğü artar. En sonunda babası kalan birkaç parça eşyayı toplayarak kızına bu evden ayrılmaları gerektiğini söyler. Kendilerini küçük bir arabaya koşarak uzaklaşırlar ama biraz sonra onları geri dönerken görürüz. Belki de bu dünya da varoluşun devredilemez, gönderilemez bir yanı olduğunu anlatmaya çalışmaktadır Bela Tarr. Varoluşumuz için gidilecek bir öte yer yoktur. Kaçamayız, varız, yüzleşmek , olmak ve yok olmak zorundayız. Filmin son gününde sırayla gökyüzü kararır, evin içindeki kandiller kararır ve tekrar yakılamaz. Ocaktaki ateş ölmeye başlar. Hem perdede (filmde) hem sinema salonunda etrafımızı koyu bir karanlık ve hiçlik sarar. Sofrada artık çiğ bir patatesi yemeye çalışan babayla suskun bir kız oturmaktadır. Ve kızın bir gün önce at’a söylediği cümleyi şimdi babası kızına söylemektedir: ‘Yaşamak için…’. Filmin korkunç görünen sıkıcılığı ve yoruculuğu, ‘yeter ama’ deyip insanda salondan çıkma isteği uyandıran akışı, aslında Bela Tarr’ın büyük başarısına işaret ediyor Bendeki yansımalarına gelince: Birincisi, bu filmi sonuna dek ya izleyebilirsiniz ya da sinemayı terk edersiniz. Film kendisini size belirli bir koşulu idrak ettiğinizde açıyor zira. Eğer kendi duygunuzu bırakıp gerçekten Nietzsche’nin anlatmaya çalıştığı trajediye bakma ve katlanma cesaretiniz varsa, tekrar filmin içine ve bu defa daha farklı bir açıdan düşüyorsunuz. Bu noktaya gelmemişseniz, sinemayı terk ediyor ve söyleniyorsunuz. İkincisi, denilebilir ki Bela Tarr, derdini daha ‘basit ve anlaşılabilir’ aktarabilirdi. Oysa Nietzsche’nin anlattığı insan varoluşunun yazgısı zaten basit ve anlaşılabilir olmadığı için yönetmen tam da onun ruhuna uygun olanı dillendirmiş. Üçüncüsü, bu filmi bir kez izledikten sonra bir daha izlemeniz hem çok zor hem gerek yok. Çünkü filmi izleyecek ‘ayma-kararma’ noktasına ulaşmış ve tamamlamayı becermişseniz, daha fazla açılabilecek bir anlam katı içermiyor, sizi tümden alıkoyuyor. Dördüncüsü, bu anlamıyla bakıldığında Bela Tarr’ın anlatısı tam da Nietzsche’nin anlatmaya çalıştığı trajediye denk düşüyor. Çünkü bu film, kendi kendisini imha eden bir başyapıttır. Ya seyretmeyerek hiçleştirirsiniz ya da seyrederek. Çünkü ikinci kez seyretmeniz için bir neden kalmıyor. Tam bir varlık ve hiçlik aralığına yerleşiyor film. Sonlu bir başyapıta imza atmak nasıl bir duygu acaba? Tam olarak insan olmak gibi herhalde. Hepimiz sonlu birer başyapıtız, başyapıt oluşumuza kayıtsız bir evrende. Beşincisi kararan bir salonda, kararan bir ekranda anlatılan hikayenin kendi hikayemiz olduğunu görmek, daha ötesi bir kez daha idrak etmek hayli sarsıcı. Özetle, hiçbir şey değişmez, her şey kendisini tekrar eder. Hepimiz kendi hiçliğimiz ve karanlığımızda mahpusuz. Belki Nietzsche okumak kolay ama filme gelince iş değişiyor. Sanki Bela Tarr bir medyum ve Nietzsche onun ruhunu ve kamerasını ele geçirerek 145 dakika boyunca konuşuyor bizimle. Onun bir ata sarılıp ağlamasına neden olabilecek o derin varoluş yarığına bizi de iterek. Bu filmin üzerine çok konuşulabilir ve yazılabilir, ancak ben ikisini de tercih etmiyorum. Filmin kendisi varken, açıklaması çok matah bir girişim değil diye düşünüyorum. Bela Tarr, sen bize ne yaptın?

Mukrayil Çetintaş

06.01.2025 12:44

Çaresizlik,tekdüzelik,yaşamın anlamsızlığı,hiçlik,intihara sürüklenen yaşamlar ... Az oyuncu ve olağanüstü çekimlerle birlikte kalburüstü bir film... Nietzsche'nin varoluşsal felsefesine katılmasam da filmi sinemasal açıdan beğendim ,bununla birlikte bu filmde tam olarak Nietzsche felsefesini tamamen yansıtmıyor sadece varoluşsal bakış açısını yansıtıyor ama aynı zamanda bu filozofun üst insan modeli ve güç istenci olgusu vardır ama filmde bu yok sadece çaresizlik ve şartlara boyun eğme söz konusu.

Similar Movies or TV Shows