Sinyal

orta karar bir film, izlenmese de olur.

Filmin başındaki NEVADA 'dan uzaylılarla ve 51. bölge ile ilgili olduğunu çakozladım. Ötesi zaten epey anlamsız ve sıkıcıydı kendi adıma.

Laurence Fishburne ve Brenton Thwaites’ten beğendiğim bir bilim kurgu filmi oldu. İçinde gizem ve gerilim öğelerini de barındıran The Signal, aslında tam bir bilim kurgu filmi olmuş. Aksiyon veya vurdu kırdı arayanlar için uygun bir yapım olmadığını belirtmeliyim. Yani sonradan sıkıldım ve filmde hemen hemen hiç hareket yoktu diyenler olabilir. Ancak ben yine de başarılı buldum. Bir kere en başından en sonuna kadar filmde bir gizem havası hakim. Ne, neden, nasıl oldu soruları bir anda kafanızın içinde uçuşuyor. Olayı çözmeye çalışıyorsunuz ancak her seferinde bir duvarla karşılaşıyorsunuz. Film için bu durum biraz dezavantaj oluşturuyor gibi görünse de, ilerledikçe düğümlerin yavaş yavaş çözülmeye başladığını anlıyorsunuz. Ama yine de en son ana kadar olaylara tam anlamıyla hakim olamıyorsunuz. Keza yaratılan ortam da son derece gizemli olmuş. Adeta kapalı bir kutuda gibi hissediyorsunuz. Ve film boyunca nerede olduğunuzu merak ediyorsunuz. Özellikle ben film boyunca dışarı çıkıp nerede olduğumu merak edip durdum:) The Signal’i oyunculuk anlamında taşıyan en iyi isim de şüphesiz Thwaites olmuş. İleride çok daha iyi yapımlarda ve projelerde görebileceğimiz genç ve çok yetenekli bir oyuncu. Yanındaki iki genç oyuncu da iyiydi. Uyumlu olduklarını söyleyebilirim. Fishburne ise bildiğimiz Fishburne:) Kalıbından fazla çıkmayan ama varlığıyla, her zaman buradayım diyen bir ustamız. Kısacası ‘tam anlamıyla bilim kurgu’ sevenler için ideal bir film olmuş, aksi bir şey arayanları çok fazla tatmin etmeyeceği ortada. Ama ben yine de beğendiğimi ve izlenmesi gerektiğini düşünüyorum.