The Sinner

İlk sezondan sonra ikinci ve üçüncü sezonu da çekecek kadar iyi dönütler aldılar. Gerçekten de ilk sezon şok sekanslar, tahmin edilemez twistler ve tatmin edici ve umulandan sakin bir final kadar Jessica Biel ve Bill Pullman'ın iyi performansları sonraki iki sezonu getirdi. İkinci sezonda anladık ki dedektif Ambrose merkezinde dizi devam edecek. Biel ise yapımcı olarak devam etti. Bir çift yolculuk esnasında konakladıkları motelde ölü bulunurlar. Motelde onların yanında 13 yaşında bir çocuk da sağ bulunur. Filmin temel twistlerinden birisi olan çocuk Julian'ın anne babasının kimliği; ilk sezonda da bir cinayet işlemesine rağmen yaşamın getirdiği olumsuzluklar nedeniyle bu cinayetlere rağmen yırtan baş kahraman kervanına eklenen Julian; bir tarikat ve burada işlenilen şiddet suçları ve yine beklenenden sakin bir final. Çocuk oyuncu Elisha Henig, Natalie Paul, Carrie Coon ve tabi ki Bill Pullman iyi oyunculukları ile filme değer katmış göründüler. Lakin ilk sezon Biel'in gölgesinde bir oyunculuk çıkaran Pullman bu sezon daha toparlamış görüldü. Dizi bitti. Lakin çocuğun ilk bölümde işlediği cinayetin sebebi anlaşılamadı. Kendisini kaçıranlardan kurtulmaya çalışmamış. Onları seviyormuş. Çift onu son bölümün de bittiği Niyagara Şelalelerine götürüyormuş. Peki neden onları zehirlemiş, sorusunun cevabı verilmedi. Dizinin tek eksiği buydu. Dolayısı ile ilk sezon böyle bir soruya gerek bırakılmadığı ve işlenen cinayete tatmin edici bir sebep verildiği için daha başarılıydı. Birilerinin en iyi dizi seçme hastalığının her yıl depreştiği, bir çok iyi dizinin önümüzde durduğu ortamda iyi bir polisiye, gerilim ve dram arayanlara iyi bir alternatif olabilecek bir ikinci sezon. Bakalım üçüncü sezon nasıl...

Youtuber Hasan Yalçın iki sene önce klasikleşen Pazar sohbetlerinden birisinde bahsetmişti diziden. Onun önerisi ile izledim ve iyi ki de izlemişim. Bu günlerde o kadar çok izlenecek dizi var ki. Lakin gerçekten iyi bir dizi olup olmadığını anlamak için izlemek gerekiyor. Göl kenarında bir hafta sonu geçirmek isteyen genç çiftten kadın olanı durup dururken yakındaki bir adama saldırır ve onu öldürür. Cora Tanetti, niçin bunu yaptığını bilmese de kendisini savunmaz da. Fakat dedektif Harry Ambrose olayın iç yüzünü araştırmaya karar verir. Araştırdıkça olayın arkasında çocuk cinayetinden çocuk kaçırmaya ilginç bir olay ortaya çıkar. Jessica Biel çok iyi bir performans sergilemiş. O kadar ki Bill Pullman'ı başlarda role bir türlü bağdaştıramadık. Zamanla bu duygu kaybolup gitti. Şok bir ilk bölümden sonra, sizi içine çeken gizem ve gerilim çocuk kaçırma, cinayet ve hatta pedofili çizgisinde ilerlerken beklenenden daha soft bir final ile son buldu. Yine de sizi ikinci sezon için izlemeye ikna edecek kadar iyi bir finaldi. Hasan Yalçın'a buradan teşekkür ediyorum ve ben de sizlere The Sinner'ı tavsiye ediyorum.

Dizinin sadece ilk sezonunu izledim. İlginç başladığını da düşünüyorum. Ancak galiba dördüncü veya belki beşinci bölümden itibaren ilginçliğini kaybettiğini de söyleyebilirim. Cinselliklerini yanlış yaşama biçimleri, ya da yanlış seçimleri, ya da sıra dışı yönelimleri, ya da bütün bunları bastırma biçimleriyle sıkıntılar yaşayan karakterleriyle The Sinner yani Günahkar, hristiyan ahlakının bütün düsturlarını hayata geçirmeye çalışan anne baba karakteri üzerinden her ne kadar onlara da ılımlı eleştiriler yöneltse de yine de bu yaşayış biçimini önümüze bir çözüm anlamında getirerek tutucu bir yaklaşımı benimsemiş oluyor. Bunda bir sorun yok: hikaye anlatıcısı neyi nasıl anlatacağına dilediği gibi karar verebilir, ama keşke hikaye daha derinlikli, daha komplike yaklaşımlar içeren bir drama dönüşebilseydi. Bill Pullman'ın karakterin bu anlamda hikayede daha ilgi çekici bir yerde duruyor olsa da dizinin nihai olarak bunu başaramadığını söylemek gerek.